Saime Bebek
Saime Bebek� PKK�lı Faşist barbarlar tarafından şehit edildiğinde altı aylıktı� Cumhuriyet; sekiz, Barış; dört yaşındaydı. Onlar bir Kürt ailenin bebeleridi. Ve şehit Mehmetçikler yalnız vatanın bölünmezliği için değil aynı zamanda bu Kürt bebelerinin katillerinden hesap sormak için de savaşıyordu.
* * *
Gençti Cemal� 27 yaşındaydı. Evleneli 6 sene olmuştu. Dört çocuğu olmuş, onlarla yaşama tutunmuştu. Yokluk vardı belki, ama veriyordu, Allah rız klarını� Minicik Saime�sini düşündü bir an� Birazcık görmese özleyiverirdi Saime�sini� Gülüverirdi Saime babasına� Dişsiz damağına, ince dudaklarına, hokka burnuna, gamzelerine, sürmeli gözlerine bayılırdı Cemal� Dayanamaz, sert sakallı yüzünü, kalın bıyıklarını gıdığına sokar, cennet kokan boynunu öpüverirdi. Saime de dudaklarını büker, yüzünü asardı hemen� Cemal de hiç kıyamaz, anasının kucağına verirdi bebeğini� Saime de babasının sert sakalından, anasının koynuna sığınır, emer dururdu memesini�
Reşit�e hissettirmemeye çalışarak tebessüm etti biraz� Karısı gelmişti aklına� Dört evlat vermişti kendisine� Hayaller uçuştu aklında bir an� Şu soğuk gecede evinde olmak düştü gönlüne� Ama dimağından kovmaya çalıştı karısının hayalini� Nöbet tutuyordu çünkü şimdi� Beceremedi ama� Çok severdi Ceylan�ını� �Ceylan�ım�� derdi ona�
Güzeldi Ceylanı, akıllıydı, temizdi, diriydi, neşe doluydu. Edeple dururdu büyüklerin, çocukların yanında ya, yalnız kalınca öyle bir oynaşırdı ki� Gülüverir, kaçıverir, nazlanır, cilve yapardı. Sakladığı bademlerle cevizlerden yedirirdi ona� Hamarattı hem� Çok iyi yemek yapardı. Her halde yemeklerinin lezzeti, yaptığı yemeğe gönlünü de katmasıydı.
Bilirdi elbet Cemal, evlerinde çok bir şey olmadığını�
Tepesine çıkıp duran Osman geldi aklına sonra� Sonra tatlı Firuze�si ve Zeynettin�i� Rahmetlik olan ağabeyinin ismini vermişti, üçüncü çocuğuna� Teröristler vurmuşlardı ağabeyini� Örgüte katılmasını istemişler, katılmayınca pusuya düşürmüşlerdi.
�- Kaderi benzemesin�� diye, bir dua geçti içinden�
Reşit;
�- Gelirler mi dersin�� diye konuştu.
Daldığı dünyadan nöbetine geri döndü Cemal�
�- Bilinmez�� dedi.
Tedirgindiler bir zamandır� Bölgede bir süredir, yeni bir grup dolaşıyordu. Göz açtırmıyorlardı köylülere� Kaç kere tarlaları yakmışlar, koyunları öldürmüşlerdi.
Yol kesiyorlar, haraç alıyorlar, köylünün karısına kızına musallat oluyorlardı.
Daha geçenlerde de yedi kişiyi birden katletmişlerdi, Şirvan�ın köyünde�
Başka yaptıkları baskınlar da, konuşuluyordu köylüler arasında� Hatta geçen gittiği Şirvan�da duydukları, bildiklerinden çok daha fazlaydı. Kaç kişiyi kaçırdıkları, kaç kişiyi vurdukları anlatılıyordu kahvelerde, sokak yerinde� Hatta aybaşında Daltepe�de 33 kişiyi bunların öldürdüğü söyleniyordu. Katledilenlerin 7�si kadın, çocuktu 10�u� Öfkelendi bir an� Hadi erkekleri anlıyordu. Kadın ve çocukların ne günahı vardı?
�- Erkek adam bunu yapmaz� � diye düşündü. �Hele hele Müslüman hiç yapmaz.�
Zaten biliyordu, içlerinde kimlerin olduğunu� Hareketli bir gruptu bu� �Sözde� Eyalet sorumlusuna bağlı hareketli bir gruptu� Hatta özel kıyafetler bile giydikleri söyleniyordu.
Gaddar ve acımasız oldukları da�
�- Gelsinler Bakalım�� diye geçirdi İçinden� Sonuna kadar, çocuklarını, karısını ve nasını savunacaktı. Zaten ağabeyinin intikamını da almayı istiyordu hep�
Bekleyip durdular dakikalarca� Çok konuşmadan, konuşmaya ihtiyaç duymadan� Birer sigara daha içtiler� Biraz daha beklediler� Beklemekten sıkılıp, biraz konuştular. Sonra tekrar sustular� Ta ki� Ta ki, bekledikleri mevziinin duvarına bir roket çarpıncaya, üzerlerine mermi yağmaya başlayıncaya kadar� Hemen karşılık verdi Cemal�le Reşit�
Öyle kolay değildi ama�
Roket bir şey becerememiş, ama sarsmıştı onları� Sonra iki roket daha yediler. Allak bullak oldu ortalık� Anladılar bir baskın verdiklerini� Yalnız üzerlerine ateş gelmesine geliyordu da, asıl patırtı pusuya çıkan arkadaşlarından yanaydı. Ve ilk mermiyi terör attığına göre, demek arkadaşlarının pususunu yememişlerdi. Aksine kendileri kalmışlardı ateş altında�
Kısacık bir anda bunları düşünebildi ancak� Ve devam etti vuruşmaya� Bundan sonra tek dertleri, terörü köye sokmamak olacaktı. Bulundukları mevzileri terk etmemeliydiler. Ve terk etmeyeceklerdi. Bu niyetle vuruştu hep� Uzaktaki Kazım�ların mevzisinden bağrışlar geliyordu. Anlayamadı neden bağırdıklarını� Kenetlenmişti, ateş etmeye� Namlu alevi gördüğü her yere, ateş etmeye çalışıyordu şimdi� Yetişemiyordu ama bir türlü� Çoktu sayıları� Yine de çarpışıyorlardı, çatışıyorlardı ve sokulmalarına engel oluyorlardı. Onlar yaklaşamadıkça, kendine olan güveni daha bir artıyordu.
Reşo�nun da havası iyiydi. Uçsuz bucaksız bir hava yakalamış gibiydiler. Mermileri azalmıştı ama� Gerekirse gidip alacağını düşündü. İşte tam bu arada gördü, köyün değişik yerlerinden çıkmaya başlayan alevleri� Yanıyordu bir yerler� Kesif dumanların içinde alevler gözüküyordu. Buz gibi oldu sırtı bir an� Bir ürperti, sırtından bütün bedenine yayıldı. Ya kendi evine, evindeki ailesine bir şey olursa� Daha bir arttı hırsı ve endişesi� Bulamaca dönmüş gibiydi gönül dünyası� Sanki hırsıyla boğmak istiyordu çaresizliğini� Dahası içini ablukaya almaya kalkan vesveseyi�
Sekiz on mermi daha attı, bir kez daha� Kıyamıyordu belki mermiye ya, atmadan da olmuyordu. Şu ana kadar attıklarının belki de yirmi katını yemişlerdi oysa� Bir de üstüne roketler� Kabardı endişesi bir kez daha.
�- Kaç kişi bunlar�� diye düşündü bir yandan� Sonra da �Köyün içindeki ateşleri Roket yakmıştır�� diye, teselli etmeye çalıştı kendini� Ya kendi kendine sönerdi, olmazsa kadınlarla yaşlılar bakardı icabına� Ya vesvese değilse bunlar? Evine koşmak istiyordu şimdi�
�- Hemen bakıp gelirim�� diye düşünüyordu. Peki, o zaman bunları kim durduracaktı?
Biliyordu. Reşit tek başına bu ateşin karşısında duramazdı. Zaten onu tek başına da bırakamazdı. Topu topu 30 kişiydiler� Otuz namlu� Ve dağınıktılar köyün her tarafında�
Zaten gücün bir kısmı da pusu mevziindeydi. Ve hâlâ asıl ateşi onlar yiyordu.
İşte köyün içinden gelen silah seslerini bu an ayırt etti asıl� Titreyip kaldı elinde olmadan� Endişesi, derin bir kaygıya dönüşüp aklını, ruhunu, her yanını kuşattı. Yükseliyordu Silah sesleri� Artıyordu. Ve Acıyordu Yüreği�
Şimdi arkalarından da ateş geliyordu üzerlerine� Önlerindeki mevzi duvarı engel olamazdı buna� Birlikte karar vermişçesine dürtüleriyle attılar kendilerini, mevziinin dışına� Sürüne sürüne önce gecenin karanlığına, sonra dalın taşın arkasına saklandılar. Ve buralardan ateş etmeye başladılar tekrar, gördükleri namlu alevlerine�
Reşit�in yüzü köye, kendi yüzü ilk ateşin geldiği tarafa dönüktü şimdi� Ve böylece dolandılar ateşe bir kez daha� Ama bu yakmıyordu artık içini� Çatışmanın ateşi, yürek yangınının yanında çok sönük kalıyordu artık� Biliyordu bir gerçeği� Ama bunu düşünmeye bile korkuyordu. Ölseler de kurtulsalardı keşke� Ama bu dağlardaki yaşam bir şey öğretmişti ona� Ölmek dahi fayda vermezdi bu duruma�
Azaldı bir süre sonra silah sesleri� Bir anlaşma, bir konuşma yapılmamıştı oysa� Kendi kendineydi bu� Ve yabancı bir ses yükseldi köyün içinden tiz tiz, gecenin karanlığına çarparak� Ve bu ses tiz olduğu karar da, acımasızdı.
�- Teslim olun korucular��
Ateş etmek istedi, bu sese� Ama sesini dahi çıkartamadı. Bir kez daha bağırdı tiz ses�
�- Teslim olun TeCe�nin köpekleri��
Öte yandan bağırdı Osman Ağa�
�- Köpek sensin�� dedi önce, �Yahudi�nin, cavurun dölü��
Güldü tiz sesli�
�- Sen misin�� dedi, �Bunların başı��
�- Benim�� diye bağırdı oradan, Osman Ağa�
�- Söyle hepsine, silahlarını bıraksınlar��
�- Gel sen bıraktır�� diye konuştu, Osman Ağa duraksamadan�
�- Silahlarınızı bırakın�� diye, üstüne basa basa konuştu tiz sesli tekrar� �- Yoksa?�
�Yoksa��sı anlaşılamadı bir süre� Belki de anlaşılmak istenmedi� Ve bir kez daha konuştu tiz sesli�
�- Teslim olmazsanız, çocuklarınızı kadınlarınızı tararız��
Ve bir sessizlik çöktü ortalığa� Iğıl ığıl bir koyuluğun anıydı. Bu gece hep kötülük vardı ya, sanki kötülük şimdi beden bulmuş, vücut bulmuş, kurum satıyordu ortalıkta�
�- Bırak...� diye bağırdı Osman Ağa� �Günahsızları bırak��
Osman Ağa�nın sesindeki çaresizlik de beden bulmuştu sanki� Ümitle konuşuyor gibiydi ya, ümitsizlik ümidin karabasanıydı şimdi� Ve göğsüne binmiş tepiniyordu hoyrat hoyrat� Kalkar mıydı, kaçar mıydı bu karabasan� Dua ediyordu şimdi Cemal� Çocuklarına, kadınına, anasına bir şey olmasın, istiyordu. Bilmiyordu, ama bu duanın karşılığı, artık mahşeredir. Güçlerini var olandan, on kat fazla göstermek istercesine, mermi yağmuruna tuttular teröristlerin olabilecekleri yerleri� Ama bu hamleyle biraz susturmayı becerebildiler sadece� Ve insafsızlığın insafını beklemeye kaldılar. Ve insafsızlık insafını gösterdi, bir süre sonra� Ama bunun sadece seslerini duydu korucular�
Birileri, Kollarından, Saçlarından, Başlarından, giysilerinden çekiştirdiler kadınları, çocukları� Kucağı bebekli anaya tekme savurdular. Ve bir başka bağrış çığrış kapladı köyün içini şimdi�
Ne köyün içini�
İnsanlığın ciğerini�
İnsan olanın ciğerini�
Bağırıyordu çocuklar� Ağlıyorlardı� İçlerinde nutku tutulanlar, dili tutulanlar vardı. Kadınlar, bela okuyorlardı. Susup kalanlar, hiç konuşamayanlar vardı, onların içinde de� Kimisi de dua edip, şahadet getiriyordu.Evlerin içinden alevler ateşler yükselmeden bir an önce, cami ve okul tarafından bütünmüş gibi yükseldi silah sesleri�
Ve bir kez daha karıştı ortalık�
Ve acıydı gerisi�
Ve yeis�
Ve kaygı�
Ve bunların hepsini sarmış, masumlara dair korku�
Acı, korku, çaresizlik, yitiklik dolu çığlıklar; çocuklarının kadınlarının acı sesleri, dağladı dağları� Kör kör atılan mermiler, çığlıklara ve acılara karışıp durmaktan bıkmadı bir süre� Hatta körpe bedenler çoktan yere düştüklerinde bile� Hızını alamıyordu ki namlular� Duramıyorlardı ki bir türlü� Öldürdükleri yetmemiş, katlettikleri yetmemiş, öldürdüklerini, katlettiklerini tekrar tekrar öldürüyor, tekrar tekrar katlediyorlardı sanki� Bıkmıyorlardı, usanmıyorlardı, bırakamıyorlardı bir türlü ve her nedense� Cansız bedenlere kurşun sıkıp sıkıp duruyorlardı hâlâ� İrade yoktu zaten burada� Sultası vardı ifritin ve enenin� Ve boşalan şarjörler, biten mayonlar yetişti imdatsızlıklarına�
Bir ses ayırt edebilmişti bu arada Cemal� Masum bir sesin �İmdat çığlığıydı�� bu� Hem de?
�- Babaaa� Babaaaa��
�- Hiiiyyy�� etti içi� �Zeynettin?.. Kızlarım?.. Oğullarım?..�
Ve dellendi Cemal� Ve kaybetti kendini� Fırladı yerinden� Koştu ateşin içine doğru� Bir tek kızıl ateşleri görüyordu. Bir de semada iz yakan mermileri�
Ve?
Ve vuruldu oracıkta�
Ve anlamadı,
Ve bilemedi hiçbir şey�
Ve ayakları kesildi önce yerden�
Ve merminin etkisiyle
Ve koşmasının hızıyla dağıldı her şeyi�
Bunları bilemedi ama� Hiç bilemedi� Omzunun üstüne düştü önce� Sonra başı çarptı yere� Hem de vurulduğu şakağının üzerine� Ve yığıldı kaldı öylece� Ve bu katliam sırasında bir başka koptu kızılca kıyamet, korucular yakasından�
Koptu, babaların, oğulların ciğerleri, köyün içinden gelen bu ateşin karşılığında� Önceleri bağırdılar çaresizce� Çaresizliklerinin tetiğine asıldılar. Şimdi hiç çıkmıyordu sesleri� Yoktu ki sesleri� Çıkmıyordu ki� Deli gibi mermi yaktı korucular� İlerlemeye, geriletmeye çalıştılar çaresizce� Olmadı ama� Olmayacaktı zaten� Çocuklarının, kadınlarının, yaşlı ana ve babalarının üzerine, cansız da olsalar ateş edemezlerdi zaten� Yaptıkları ateş tırpanının içinde, okulun ve caminin önü kıyamadıkları bir bebek gibiydi.
Bu fırlayış anında vuruldu bir kaçı daha� Ve feryada denk gelen bu anda, acılarının kurbanı oldular. Saçma tüfeğinin önündeki, anasına uçmaya çalışan keklik yavruları gibi düştü, öte yanda bir kaçı daha�
Artık köyde, köyün yamacında silah sesleri kesildiğinde, kesif bir duman bulutu çöreklenmişti vadinin içine� Ve bu dumanın içinde çatırtılar duyuluyordu. Kokuyordu duman� Kötülük ve yanmış et kokuyordu. Evlerden, damlardan, pencerelerden alevler yükseliyordu. Cayır cayır yanıyordu evler, damlar, damlardaki hayvanlar� Ve yürekler�
Köye doğru koştu Reşit� Öte yandan da Osman Ağa�yla, Hasbi� Gece karanlığında temkinle yürüdüğü mesafeleri, aştı bir soluk anında� Yürümek de, koşmak da zor değildi şimdi� Alev kızıllığının aydınlığındaydı köy� Daldı, evinin içine sıcaklığa aldırmadan� Aranıp durdu, alevlerin ve kesif dumanın içinde� Çıldıracak gibiydi. Çıldırmıştı belki de� Yoktular evde� Karısı, çocukları yoktular� Şaşırdı ne yapacağını� Korkuyordu, caminin ya da okulun önüne gitmeye� Deli gibi koşmaya kalktı önce� Ve bedeninin yarısıyla tosladı, bir kısmı yanmış, bir kısmı kararmış evinin direğine� Bu çarpmayla kendince sallandı dam� Yanmış kütüklerin arasından yol bulan dam toprağından döküldü Reşit�in üzerine� Sadece ateş yoktu evin içinde, kimi yerde de yarıya yakını çökmüş damdan,
evin içine dolan toprak vardı. Ve o toprak, bazı eşyaların yanmasına engel oluyordu. Tütüyordu buralar� Hem de çok tütüyordu. Acısına aldırmadan attı kendini dışarı� Eşikten geçerken, canı gibi baktığı tütünlerin de yanmakta olduğunu gördü. Geçimiydi tütünler� Evine koşarken görmemişti her nedense�
Koştu sonra camiye doğru ya, gitmiyordu ki ayakları� Titriyordu, ürküyordu, kaçmak istiyordu yaşadığı bu gerçekten� Osman Ağa, Hasbi çoktan ulaşmışlardı caminin önüne�
Birkaç kişi daha vardı yanlarında� Reşit�in geldiğini görünce, yoluna çıktı Osman Ağa� Reşit�e kalsa tepeleyip geçecekti, hırsıyla ve korkusuyla� Ve kaygısıyla� Ama:
�- Dur�� dedi, Osman Ağa var gücüyle� �Seninkiler yoklar��
Şaşırdı bir an� Bir an ne yapacağını, ne düşüneceğini bilemedi. Sevinmeli miydi, yoksa üzülmeli miydi? Bilemedi işte� Tekrar geri geri koşmaya başlarken, Osman Ağa:
�- Cemal nerde�� diye, bağırıyordu ardından�
Koluyla Cemal�in düştüğü tarafı gösterdi şöyle bir� Ve koşmaya devam etti deli gibi� Osman Ağa, Hasbi�yle ve birkaç kişiyle daha Cemal�i aramaya başladı önce� Buldu da hemen� Hemen çevirdiler onu� Heyecanlandı Hasbi�
�- Yaşıyor Ağa��
Osman Ağa eğildi hemen� Hemen elledi Cemal�in sağını solunu� Ve şakağındaki yaradan başka bir şey göremedi Cemal�de� Sonra şakağındaki yarayı incelemeye başladı acele acele� Derin yarığın, çıkışını görmek istedi belki� Yoktu. Demek Cemal yaşayacaktı.
Ama bilemedi bir an, ölmediğine sevinsin mi, üzülsün mü? Biliyordu ki, çocuklarıyla ve karısıyla ölmüştü Cemal çoktan� Kurşunun şakağını yarıp gittiğini anladılar�
Bir de Cemal�in baygın olduğunu� Onu da taşıdılar bir yere� İmkanlarıyla yaranın tımarını yaptılar.
Bir zaman sonra ayıldı Cemal� Düşünemiyordu hiçbir şey� Uğulduyordu başının içi ve acıyordu bedeninin her yanı� Düşünmeye başladığı an ise, tekrar kaybetti kendini�
�-Saime�m�� diye bir inilti yükseldi ağzından� Ve tekrar bayıldı.
Ayılacaktı Cemal�
Aklı başına da gelecekti.
Anlayacaktı.
Ya sonra?
Sonrası yoktu ama bu işin� Çöküp kalacaktı öylece� Başı iki dizinin, sargılı şakakları da iki elinin arasında�
Cenazeleri defin için hazırlamaya giriştiler. Ama önce parçaları toplamaları, kan gölünü temizlemeleri gerekiyordu. Ama çok zordu tahammül etmek� Ama yine de tahammül ettiler her şeye� Bir tek Necmettin�in hamile karısına tahammül edemediler. Daha doğrusu karnından fırlayan bebeğe� Özellikle ateş etmişlerdi hamile kadının karnına� Karnı parçalanmıştı zavallının� Ve o bebek, o karından dışarı fırlamıştı� Ve o da parçalanmıştı. Örttüler üstlerini bulabildikleri bir battaniyeyle�
Çiçekliydi battaniye�
Ve Öldürülenler İnsandı�
Ve masumdular�
Ve savumasızdılar�
Ve çocuktular�
Ve kadındılar�
Ve bebeydiler�
Ve kadınlar daha hayatlarının baharındaydı.
Ve bebekler ve çocuklar hayatın baharına bile ulaşamamışlardı.
Ve 13 çocuk,
Ve 8 kadın
ve bir erkektiler�
Ve öldürülenler iki yaşındaydılar,
Ve üç yaşındaydılar,
Ve dört yaşındaydılar,
Ve sekiz yaşındaydılar,
Ve on yaşındaydılar.
Ve altı aylıktı Saime bebek�
Ve üç aylıktı Yılmaz�
Ve bir de daha adını bile koymadıkları bebek vardı.
Ve bir de doğmamış olan�
Öldürülenlerden,
sekiz yaşında olanlardan birinin adı; Cumhuriyet,
dört yaşında olanın adı da Barış�tı.
Ve artık hepsi cennet yolundaydı�
Ve o gün orada
Cumhuriyet ve Barış
KUR-ŞUN-LAN-MIŞ-TI�
|