yuce sevgim
  yigit emir eri ali
 
 

Yiğit Emir Eri Ali

Mevsim ilkbahar. Eli silah tutan herkesin cepheye koştuğu, yokluk ve sefaletin diz boyu olduğu savaş günleri.
Çanakkale`de nice erin siperlerde kurşun yağmuruna karşı savaştığı, gönderilen nice yiğitten haberin alınamadığı zaman. Cephesini dahi bilemediğimiz Mehmetçiklerin köylerinden ve yakınlarından yürek yakan ayrılığı, memleketin kan ağladığı günler..
– Pe pe peki nereye gidiyoruz? Diyordu köy meydanında geride kalan sevdiklerine acıyla bakan M.K.Paşa’nın Güllüce Köyündeki pepe Ali AYDEMİR.
Meydanlıktaki ağaçlar bile mahzun kalıyordu köyde. El sallayanlar hıçkırığı boğazında buruk ve acılı, öylece duruyorlardı.
Ali köyüne doğru son kez baktı. Gözlerinin önünde hiç silinmeyecek hüzünlü bir tablo vardı. Belki geri dönmeyecekti köyüne. Kendi ölümüne doğru bir davet almış gidiyordu belki. Vatan için her şey feda, diye düşündü.
Çanakkale`de yapılan savaşlar 1`inci Dünya harbinin en kanlı savaşı olmuştu. Anafartalar Cephesi, 6 Ağustos 1915 tarihindeki Suvla Koyu civarında yapılan çıkartma harekâtıyla başlamıştı.
Savaş süresince herkesin her an ölebileceği bir atmosfer vardı. Gecenin karanlığı ona çok şeyler düşündürüyordu. Ay ışığında elleriyle kazıp çıkardıkları ayrık otlarının köklerini yemişlerdi bazen. Günlük bir avuç buğday dağıtılıyordu
Her şeyi ortaya koyarak vatanı için mücadele eden Mehmetçikler, iki askerin geçemeyeceği kadar dar siperlerde kendilerinden emindiler. Çünkü yanlarında Mustafa Kemal gibi bir komutan vardı.
Gece ilerlerken tanıdık adımlarla askerlerin arasında hep o . görkemli Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal’in silueti dolaşıyordu.
Güllüceli Ali, Mustafa Kemal’in emir eri ve seyisi idi. Bir gün top ve silah sesleriyle dolu güneşin altında Mustafa Kemal kendisinden su istediğinde; Ali, kör bir kuyunun dibine inip suyu çizmenin içerisinde yukarıya çıkartmıştı.
Karanlık bir gelecek ve aşılmaz dağlar; dikenli yollar önünde, zor koşullar içinde kıvranıyordu Ali. 25 yaşındaydı. Gençliği savaş yıllarına denk gelmişti. Çetin zorluklar içinde geçecek olan bir zaman.
Çanakkale Savaşı, yurdu paylaşmak için kollarını sıvayanlara karşı gerekli ve onurlu bir direniş olmuştur.
Çanakkale’deki zaferden sonra Ali, köyüne -Güllüce’ye- döndü.
Daha çok savaş bekliyordu Ali’leri Mehmet’leri..
Çanakkale Savaşı’ndan epey zaman . sonra 1937 yılında Atatürk, Bursa Merinos Fabrikasının açılış töreni bitiminde fabrika çıkışında kalabalığın arasında emir eri Güllüceli Ali AYDEMİR ile karşılaştı. Ali ileri atılarak “Paşam beni tanıdınız mı?” dedi. Atatürk kendisini tanıyıp “ Ali seni gördüğüm için çok memnunum, varol dinç ve kuvvetlisin” dedi. Ali, Atasından olumlu cevap alınca çok mutlu oldu ve köyünde muhtarlık yaptığından övgüyle bahsetti…
Savaşta Anafartalar’da üç bölükle üç tümene ateş etmişler, üç gün üç gece uykusuz bekledikleri günler olmuştu. Atatürk kendisine “Benden bir isteğin var mı ?” diye sorduğunda, Atasının sağlığından başka bir isteği olmadığını duyunca bu yanıta şaşırdı ve menfaat beklemeyen bu gururlu insan için sevindi..
O gün Atatürk, kendisini 15 Martta Ankara’ya beklediğine dair mektup verir.
Asaletli emir eri, köyünden, o tarihlerdeki bir rahatsızlığından dolayı gidemez Ankara’ya. Atatürk’le kucaklaşmalarından bir yıl sonra Ali, 1938 de çok gözyaşı dökmüştür Atasını kaybetmenin acısıyla. İleriki yıllarda ailesiyle Ankara’ya Anıtkabir’e ziyarete gider defalarca.
Vatan müdahalesinde Çanakkale’de Anafartalar Savaşı’nda göğsünde bir şarapnel parçasıyla vurulduğunda, cep saatinin hayatını kurtardığı anda sırtında taşıyan, Atasına destek veren; güler yüzlü, hoşsohbet, iyiliksever Ali, 1975 kışında soğuk bir Şubat günü edebiyete göçtü.
Kendisi askeri bir cenaze töreniyle muhtarlık yaptığı köyünde –Güllüce’de-toprağa verildi.



 


 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol