yuce sevgim
  Apoletlerinizi cikarin Pasam
 
 

Apoletlerinizi Çıkarın Paşam

Rus kuşatması bitmiyordu. Cephanesiyle, ordusuyla, askeriyle iki taraf savaşın adaletsiz terazisinde tartılmaktaydı. Osmanlı’da dönen entrikalar, Plevne müdafaasında komutanlık yapan Osman Paşa’ya yardım yollanmasını engellemekteydi. O kaybederse ona düşmanlık besleyen diğer Osmanlı komutanları yerine geçebilecek belki de onu idamla yargılatabilecekti.
Bağnazlığın ve çarpık siyasetin her yere bir hastalık gibi sirayet ettiği . Osmanlı’da , Plevne kaderiyle baş başaydı.
Günler geçmek bilmedi. Kuşatma her geçen gün yoğunlaşıyordu. Plevne müdafaa komutanı Osman Paşa, erzak ve cephanenin azaldığını da göz önüne alarak ona göre planlar yapmaya başladı. Allah’ım, kör bir kuyudaydılar ve kuyunun başındakiler onlara taşlarla saldırıyor gibiydi. Kimsenin yardıma gelmeyeceğini biliyordu. Durum bu kadar acizdi.
Sert askeri çizgisi, akılcı taktikleri, müdafaa ve hücumlardaki başarılı planları ile Osman Paşa diğer Osmanlı komutanlarına nazaran eşi benzeri yoktu. Kaybetmek ve teslim olmak onun lügatında bulunmazdı. Bu tutumu Rusları deliye çeviriyordu. Bir günde alırız dedikleri şehir günlerdir direnmekteydi. Ruslarda da asker kaybı inanılacak gibi değildi. Sürekli takviye alan Ruslar, kayıplarını doldurabilirken Osmanlı’dan Plevne’ye destek gelemiyordu. Oran şimdi bire beşti. 30,000 Osmanlı askeri 100,000’ini geçkin Rus askerine direnmekteydi.
Şafak ile birlikte Plevne’ye top atışları başladı. Her top atışı kan ve barut kokusunu birbirine katmaktaydı. Osman Paşa masasında son taktiğini belirledi. Hücum ile bu çember yarılmalıydı. Başka çare yoktu. Düzenlemelerini yaptı ve siperlere doğru çıktı. O anda fark etti, askerlerinin maneviyatı kırılıyordu. Amansız saldırılar, sonu gelmeyen top atışları Türk askerini ümitsizliğe sürüklemişti. Bu ümitsizlik top atışlarından daha etkili sarsıyordu orduyu. Ordunun dağılmasını an meselesiydi.
Bir şeyler yapmalıydı ama ne? Ordu ne olursa olsun ayakta kalmalıydı. Düşüncelerini toparladı paşa. Yapması gerekeni biliyordu. Karargah çadırına döndü.
Az sonra, dünya tarihinde eşi benzeri olmayacak bir olay oldu. Tarihlere, marşlara hatta destanlara geçecek bir olay… Osman Paşa tüm apoletlerini takıp, siperlerin en yüksek mevkisine çıktı. Türk askeri şoktaydı. Paşa’ydı bu gelen. Onlarla birlikteydi. Hem de en yüksek mevkide, korkusuzca duruyordu.
Paşa yaveri hızla atıldı:
-“Paşam ne yapıyorsunuz, Rus ordusu top saldırısında, siz ise bir hedef gibi dikilmişsiniz!”
-“Korkma evlat” dedi babacan bir ses tonuyla.
-“Paşam apoletlerinizi bari çıkarın, düşman sizin komutanımız olduğunu anlarsa…”
Osman Paşa göğsünü gerdi.
-“Korkma dedim evlat, merak etme! Üzerinde senin isminin yazmadığı hiçbir top mermisi sana gelmez!”
Türk askeri ile birlikte Paşa yaveri de şok oldu. Sessizce ama paşaya bakarak siperine geri döndü.
Rus askerler haberi hızla komutanlarına bildirdi. Osmanlı komutanı siperlere yaklaşmıştı. Derhal bir şeyler yapmalıydı. Top namluları Paşa’nın olduğu tepeye çevrildi. Az sonra Rus topları Plevne gökyüzünü daha bir şiddetli sarsmaya başladı. Yarım saati geçkin bir süre boyunca top atışları devam etti.
-“Gözcü durum nedir!” dedi Rus komutan. Gözcü hemen dürbününe sarıldı. Toz ve toprak parçalarının arasından bir şey görmek şimdilik zordu. Ama yine de bir şeyler görebildi. Bir görüntü.
Sadece “Aman Tanrım” diyebildi gözcü.
Osman Paşa hala ayaktaydı. Tüm o top atışlarına rağmen oradaydı. Dimdik duruyordu. Apoletleri güneşle birlikte bir nur gibi parıldıyordu. Türk askeri de şaşkındı. Bu imkansızdı. İki taraftaki şaşkınlık duygusu Ruslarda korkuya, Türklerde ise cesarete dönüşecekti.
İşte bu denli bir iman ve inanç, müdafaayı sağlamlaştıracaktı. Tarihler Rus komutanının geceler boyu ağladığını yazacaktı. Bir de 30,000 Türkün 100,000 kişilik Rus Çemberini nasıl yardığını…

 


 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol