yuce sevgim
  Efelerin Efesi
 
 

Efelerin Efesi


İşgal ne de hızlı yayılmaktaydı. Hele de mevzu olan Türk toprakları ise… İngiliz kumandanlar isteksizce imzalattırılan sevr antlaşması ile birlikte vakit kaybetmeden Yunan ordusunu İzmir ve bölgesine sokmuştu. Türk yurdu asırlar sonra düşmanlara bırakılıyordu, hem de ağır ağır.
İzmir de Rum ve Ermeni desteğini yanına alan yunan ordusu, aynı desteği çevre illerde de göreceğinden emindi. Ama her ermeni destek verecek değildi. Yine de onlara engel de olmayacaklardı.
İşgal, kendini emin adımlarla iç anadoluya kadar yayabildi. İzmir’den sonra Aydın’da işgal edilmiş, fesh edilen türk ordusunun karakollarına Yunan ordusu konuşlanmıştı. Bunu fırsat bilen bir kısım ermeni çetesi de köylerde yağmalama hareketlerine girişmekte fazla da gecikmedi. İzmir’den sonra Aydın da acı içinde işgale bırakılıyordu. Dağıtılan Türk ordusu, yıkılmış bir devlet, cahil bir halk yunan ordusunun karşısında nasıl durabilirdi ki? Zaten onlar kutsal topraklar da bir daha savaş kaybetmemeye yemin etmişlerdi. Ama bunlara rağmen, Aydın’da doğru gitmeyen bir şey vardı. Bir aksilik, bir bela, Yörük ali adında bir bela.
Yunan komutanı Dimitrios öfkeyle daldı odasına. Nasıl başarıyordu bu adam bunu? Köprüleri uçuruyor, karakollara baskınlar düzenliyor, öldürüyor, patlatıyor ve kutsal yunan ordusunun elinden bir şekilde hep kaçıyordu.
-“Ali, ali….”
Kaç gündür kendi kendine bu ismi sürekli sayıklayıp durmaktaydı. Artık delirecekti. Bir eşkıya nasıl olurdu . da bir ülkenin ordusuna bela olabilirdi. Kendi bağımsızlıklarını nasıl kazandıklarını hatırlamadı o an için.
Her şeye rağmen Yunan ordusu başkaydı, moderndi. Destekçisi yenilmez İngiltere’ydi. Topladı kendini. Mavi gözleri kana bulanmıştı. Toplu vücudu üniformasına dar gelmekteydi. Masasına bir yumruk vurdu. Otuz beşli yaşlardaki bu komutan tüm Türkleri öldürmek için hırsla yanıyordu. Türk değil miydiler? Biri de bir, bini de bir…
Birden kapısı çalındı. İçeri emir eri girdi. On sekizindeki bu genç emir eri da en az yüzbaşısı kadar heyecanlıydı.
-“Efendim çok önemli bir haber geldi!”
Yüzbaşı döndü.
-“Ali’nin ölüsü dışında ne kadar önemli bir haber gelebilir ki?”
-“Haber Ali’yle ilgili efendim”
Yüzbaşı birden doğruldu. O sinirli hareketleri bir anda kendini meraka bıraktı. Emir erine yaklaşırken pencereden dışarıya baktı. Üç Rum vatandaş gördü. Merakla açılan mavi gözleri emir erine bakmaktaydı.
Yenipazar olayı kızanlarda şok etkisi yaratmıştı. Yörük ali Yunanlılara teslim olacaktı. Bu anlaşılır şey değildi. Kaçmakta olan üç Rum işçisini yakalamışlar, tam öldüreceklerken, Yörük Ali kızanları durdurmuştu. Şaşılacak olaylar bundan sonra başlamıştı.
Yörük Ali artık savaşmak istemediğini söylemişti Rumlara.Yunanlılara teslim olacaktı ama Yunanlılardan istediği kendisini tutuklamamalarıydı. Ne de olsa Kuvayi Milliye kazanamazdı bu savaşı. Birazda para verdi ellerine, yolladı işçileri.
Kızan Ahmet usulca İsmail’e yaklaştı.
-“Teslim olursak Yunanlılar bizi öldürür!” korkaktı ses tonu. Efeye karşı gelmek ölüm demekti. İsmail yüzünü burktu. Yapacakları bir şey yoktu. Yarın teslim olacaklardı. Hüzünle baktı Aydın’a. Yakılan köyü geldi aklına. Hüzünlendi.
-“Ak koyun kara koyun çıkar yarına!” dedi. Gerçekten de çıkacaktı.
Yunan komutan, birliğini de alarak Sultanhisar’da hazırlıklarını tamamlamıştı. Nihayet bela bitecekti. Derin bir nefes aldı. Affetmek mi? Gülümsedi. Mermiyle affedecekti Ali’yi.
Yörük Ali hazırlanın dedi. Güneş neredeyse doğmak üzereydi. Kızanlar isteksizce hazırlandı. Genç yaştaki Yörük Ali, bıyıklarını düzledi.
-“Hızlı hazırlanın!” dedi. Sesi sertti ama her zamanki gibi güven vericiydi. Atlarına atladılar.
Kızan Ahmet durdu. İyi ama anlaşılan yere gitmiyorlardı ki. Bu . yol, evet bu yol, karakola giderdi.
Yol karakola gidecekti. Tepenin yamacından süzülerek ilk ışıkla birlikte karakola vardılar. Efe teslim olmaya değil, teslim almaya gidiyordu.
Tepenin yamacında atları bıraktılar.
-“Silah başına herkes! Allah’ın izniyle karakolu alacağız bugün!”
İki asker nöbet tutmaktaydı. Yörük Ali yere yattı. Mesafe iki yüz metreyi geçkindi. İki askerden biri sigarasını yaktı. Kızanlar birbirine baktı. O mesafeden vurmak imkansız gibi bir şeydi.
-“Bismillah” dedi Ali sessizce ve tetiğe dokundu. Çıkan sesle birlikte askerlerden biri kendini hemen yere attı. Diğeri hala ayaktaydı. Donmuş kalmıştı sanki.
-“Vuramadı” diye düşündü kızanın biri. Yanılacaktı. Az sonra asker etrafında dönerek . yere kapaklandı. Alnından kızıl kan toprağa doğru akmaktaydı.. Kan karakolunun avlusuna yayıldı. Kızanlar düşen askerle birlikte kendilerini topladı. Malgaç köprüsündeki karakolda kıyasıya bir savaş başladı. Yunanlılar gafil avlanmıştı.
Yörük Ali hala teslim olmaya gelmemişti. Birden silah sesleri yankılandı. Yüzbaşı etrafına bakındı ama görünür de bir şey yoktu. Elbette yoktu, . karakol çok geride kalmıştı. Yüzü bembeyaz kesildi. Kanı çekildi. Olabilir miydi? Bu basit eşkıya aldatmış olabilir miydi?
-“Ama Türkler yalan söylemez ki?” dedi kendi kendine çocukça bir tavırla. “Savaşan askerlerin kurallarına da aykırı diye düşündü, panikledi. Adil de değildi.
Elbetteki adildi. Sevr antlaşmasından daha da adildi Ali’nin yaptığı. Yunan . komutanının karşısında artık bayram namazlarını kılarken saldırabilecekleri Türk askeri yoktu. Uyanan halk batıya batının dilinde davranacaktı.
Geri döndüklerine harabe bir karakol bulacaklardı. Peki bundan sonra ne yapacaklardı? Artık burası da güvensizdi. Yapacakları şey basitti. Daha güvenli olan İzmir’e çekilecekler, toparlandıktan sonra tekrar geleceklerdi. Türk ordusunun İzmir’e yaklaşma gibi bir ihtimali de yoktu zaten.


Bir fert ne kadar yüksek ve kahraman olursa olsun, millete iyilik yaptım diyemez ancak hizmet ettim diyebilir
Yörük Ali Efe


 


 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol